“AKDENİZ’İN MAVİSİ ÖLÜMÜN RENGİ”

Yasuda-11

04.03.2013 Milliyet’te yayınlanan yazımdan…

Çevre ve toplum arasındaki iliÅŸkiyi inceleyen, İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi üyesi Profesör Yasuda Yoshinori, BoÄŸaziçi Üniversitesi‘ndeki konuÅŸmasının ardından sorularımızı yanıtladı. Çevreyi korumanın yolunun “kalp”ten geçtiÄŸini söyleyen ünlü profesör, İslam felsefesinin buna uygun olduÄŸunu belirtiyor.

Çevre ve insan bilimleri alanında dünya çapında tanınan, Japonya’nın Tohoku Ünivesitesi öğretim üyesi Profesör Yasuda Yoshinori konuÄŸu olduÄŸu BoÄŸaziçi Üniversitesi’nde “Japonya ve Su Uygarlıkları” konulu bir konuÅŸma düzenledi. Yasuda, insan eliyle ormanların ve deniz yaÅŸamının yok oluÅŸunu çarpıcı verilerle açıkladı.

Akdeniz’in mavisi ölümün rengi

Yasuda’ya göre Türkiye’den Japonya’ya uzanan, uygarlıkların doÄŸum yeri Asya topraklarından suyun ve mahsulün zamanla yok olması ÅŸaşırtıcı. Yasuda’nın bir zamanlar bereketli olan bu topraklar üzerinde polenler aracılığıyla yaptığı araÅŸtırmalar, koyun ve keçiler yüzünden Mezopotamya’daki ormanların beÅŸ bin yıl önce yok olduÄŸunu kanıtlıyor. Konya’daki ormanların da aynı sebeple ortadan kalktığını belirten Yasuda, “Yunanistan’daki mavi Akdeniz sularını ilk gördüğümde çok etkilenmiÅŸtim” diyor. Ardından yaptığı araÅŸtırmalar ise gösteriyor ki Adana’dan Yunanistan’a uzanan Akdeniz kıyılarında hüküm süren orman kıyımı denize gerekli minerallerin ulaÅŸmasını engelliyor. Balıkların bu yüzden beslenemediÄŸini aktaran Yasuda ekliyor “Anladım ki Akdeniz’in mavisi ölümün rengi.” Japon bilim adamı pirinç tarımı ve balıkçılıkla uÄŸraÅŸan toplumların orman ve su dengesini koruduÄŸunu açıklıyor. Ünlü profesör bunun dışında doÄŸanın korunmasındaki en önemli unsurun din ve inanç olduÄŸunu aktarıyor.

2050’de uygarlığın yok olacağını öngören bir projede çalıştınız. Bunu önlemek için ne yapmalıyız?

“Arzularımızı nasıl kontrol edeceÄŸiz?” sorusuna verdiÄŸimiz cevap önemli. Birçok felaket senaryosu var. Çözümü de insanların isteklerini nasıl kontrol edeceÄŸinde yatıyor.

Çevre felaketlerinde “insan”ın etkisi nedir?

Åžimdiye kadarki medeniyet insanın doÄŸa üzerinde hakimiyet kurmasıyla ÅŸekillendi. ArkadaÅŸlarımdan tsunami zamanında (2011′de Japonya’daki büyük depremin ardından gelen tsunami) büyük kayıplara uÄŸrayanlar, ailelerini kaybedenler oldu. Sahip olduÄŸu her ÅŸeyi yitiren bir balıkçının söyledikleri beni çok etkiledi: “Deniz her ÅŸeyimizi aldı ama denizin kötü bir niyeti yoktu.” İşte bu Japonların tabiatla birlikte yaÅŸama düsturudur.

Tabiatla yaşamayı öğrenemezsek neler olacak?

17. yüzyıldaki bilimsel devrimle Avrupa medeniyeti müthiş bir hızla büyüdü. Bu medeniyet doğayı ezmek ve ondan faydalanmak üzerine kurulu. Fakat buna alternatif bir medeniyet de var. Bu da tabiatla birlikte yaşamaktan geçiyor. Her şeyini kaybetmiş birisi denize öfkelenmek yerine denizle yaşayacağını biliyor. Henüz bu düşünce tarzı ana akım olamadı. Doğayı yok edip üzerine krallığını kuran Batı medeniyetinin dikte ettiği uygarlık anlayışı bütün dünyada geçerli. Görmemiz lazım ki bu medeniyet tarzı artık tıkandı. Bu problemler sanayileşmeyle tabiatın yok edilmesi, suyun ve havanın kirlenmesini beraberinde getirdi. Bu ana akım düşünceye alternatif olan medeniyet tasarımı Japonya’nın da dahil olduğu, çok tanrıcı kültür ve kavimlerin yer aldığı bir bölgede hala hayatını sürdürüyor. Bana kalırsa bunun bir başka yansıması da İslam.

Çevre sorunlarının temelinde kültür mü var? Küresel ekonominin rolü nedir?

Aslında yürekle ilgili bir ÅŸey. Kalbimizi deÄŸiÅŸtirmezsek çevre sorunları deÄŸiÅŸmeyecek. Bütün dünyada hakim olan ekonomik model Milton Friedman tarafından geliÅŸtirilen model. Bu model “insanoÄŸlu ne yaparsa daha çok para kazanır” üzerine kurulu. Bu insan için ne geçmiÅŸ önemlidir, ne de gelecek. Mühim olan ne kadar kar edeceÄŸidir. Bu düşünce tarzında zayıf olanlar Tanrı istediÄŸi için öyle olmuÅŸlardır. İslam kültürünün ise karşı tezleri olduÄŸunu düşünüyorum.

Ana akım düşüncenin değişeceğine dair umudunuz var mı?

Umut var. Çevre felakatleri ve sorunları bunu gerektiriyor. İhtiraslarını patlatan bir Çin var önümüzde. Kar etmek peşinde koşuyorlar. Ama hava kirliliği çok yüksek, yer altı suları kirlendi. Yaşayamayacak duruma geldiler. Eminim Müslümanlar temiz ve tabiatla uyum içinde bir dünya hayal ediyorlardır. Fakat nedense savaşçılıklarıyla ön plana çıkıyorlar ve yanlış anlaşıldıklarını düşünüyorum. Sanki hemen kılıçlarını çekip savaşacaklarmış gibi bir imaj oluşuyor bütün dünyada. Şu an dünyada en hızlı yayılan din İslam. Bunda da zayıfları korumaya verdiği önemin rol oynadığını düşünüyorum. İçinde bulunduğumuz dünyada en zayıf şey tabiattır. Zayıfın tanımını Müslümanlar doğaya kadar genişletmeliler. O zaman dünyada çok şey değişir, barış da gelir.

Türkiye’nin çevre karnesi nasıl?

Türkiye ana akım düşüncede olduğu gibi doğayı yok edegeldi. İslam dünyasında demokrasiyi en iyi bilen ve liderlik yapabilecek konumda olan bir ülke Türkiye. İslam dünyasının önderi bence. Türkiye ekonomik gelişmesinden ödün vermeden, çevreye duyarlı, zayıfı koruyan bir şekilde gelişebilirse, radikal şiddete meyilli İslam değil, alternatif bir şekilde sevgiden bahseden bir İslam ile örnek oluşturabilirse dünyaya verebilecek çok şeyi olduğunu düşünüyorum. Batı dünyasını bulunduğunuz coğrafyada anlayabilen tek ülke var, o da Türkiye. Avrupa Birliği’ne girmeye bile ihtiyacınız yok. Çin zamanla iflas edecek, AB de iflas etmiş durumda. O noktada herkes kendi elinde ne varsa onunla yaşamak zorunda kalacak. Japonya bizim bulunduğumuz bölgede, Türkiye de bu bölgede liderliği almalı.

İlk siz yorum yapın